6 Temmuz 2010 Salı

Brits Rock The World

Titrek sesli Robin, cırlak sesli Barry ve sade suya tirit Maurice Gibb kardeşler 1960larda soft rock yaparken, 1970lerde, bizim yerli filmlerdeki esas oğlan ile esas kızın ayrı, etraftaki uzun saçlı bıyıklı, gömleği göbek deliğine kadar açık oğlanlarla, saçları bantlı kızların apayrı telden çalan bir müziğin etkisindeymiş gibi, senkron tutturamadan dans ettikleri, disko müziği diye tabir edilen türün kralı oluyorlar. 200 milyondan fazla album satarak tüm zamanların en çok satan müzisyenleri ünvanına sahipler. Andy henüz ortalarda yok zira grup kurulduğunda daha kendileri doğmamış. 

Sanıldığının aksine Grubun adı Brothers Gibb’ten gelmiyor. Çağrıldıkları bir radio programında Bill Goode (BG) tarafından, Dede Bill Korkut Gates (BG) derler namlı bir DJ ile tanıştırılıyorlar. O da boy boylayıp soy soylayıp bu yiğitlerin adı benim adımla senin adının baş harflerinden oluşsun ve Bee Gees olsun diyor. De git allasen ya…

Az gidiyorlar uz gidiyorlar dere tepe düz gidiyorlar. Metafor sanılmasın. Avustralya’ya kadar bi gidip geri geliyorlar ve derken benim Janis Joplin ve JoeCocker’dan dinleyip sevdiğim ve Nina Simone’dan Tom Jones’a daha bir çok sanatçı tarafından coverlanan  “To Love somebody” ile listelerde tırmanışa geçiyorlar. Hemen ardından Robin’in yazıp söylediği ve benim bir Bee Gees şarkısı olduğunu Faith No More konserinde öğrendiğim “I Started a Joke” geliyor. E tabii başarı çekişmeleri ve kardeş kavgasını da beraberinde getiriyor. Titrek Gibb, cırlak Gibb’e "seni grup içinde daha çok kayırıyorlar, hep senin şarkılarını söylüyoruz, yeter artık bu grubun abisi benim" diyerek kardeşler birliğini terk ediyor. Cırlak ile sade suya tirit Gibb yola birlikte devam ediyorlar. Ama işte kan kanı çekiyor. Atsan atılmaz satsan satılmaz. “How Can You Mend a Broken Heart”ın  cevabını buluyorlar ve 1970lerde aile birliği yeniden sağlanıyor. Bu şarkı, Al Green coverıyla “Good Will Hunting” ve “Nothing Hill”ın soundtrackında yer aldı. Hatta “Sex and The City”nin film versiyonunda da kullanıldı.

Yazının başından beri cırlak Barry diyorum ama adama böyle falsetto atıp cırlamasını tavsiye eden muhterem Arif Mardin’in ta kendisi. 1970lerle birlikte rock’tan R&B ve diskoya kayan tarzları eski hayranlarını üzse de, müzik eleştirmenleri Bee Gees hiç bu kadar rock and roll olmamıştı der.

1977’de Disko müziğin popülaritesine tavan yaptıran ve kulaklarımızda “ha ha ha ha steyin elayv siteyin elayv ha ha ha ha siteyin elaaaaaa ..aaaaaa.aaaaaayv” cınlamasının yer ettiği “Saturday Night Fever” gelir. Aslında film çekilirken Bee Gees’in adı bile yoktur ortada. John Travolta, provalarda Stevie Wonder ve Boz Scaggs’in şarkıları ile dans ettiğini söyler. Boz Scaggs’ın plak şirketi biz bir başka filmin müziklerini yapacağız diye sırra kadem basınca iş bizim biraderlerin kucağına düşer. Filmin nerdeyse bütün şarkıları iki gün içinde yazılır. “Stayin’ Alive”, “How Deep Is Your Love”, “Night Fever”, “Jive Talkin’” ile filmin soundtrackı bütün zamanların en çok satan film müzikleri albümü olurken, biraderler için de bir dönüm noktası oluşturur. Barry Gibb üst üste 4 tane hit şarkı çıkararak John Lennon ve Paul McCartney’in rekorunu da kırmış olur.

80 ve 90larda Dionne Warwick, Dolly Parton, Barbara Streisand ve Diana Ross için şarkı yapıyorlar. Barbara için Barry tarafından bestelenen “Woman in Love”ı ortaokul yıllarından kalan reklam cıngılından hatırlıyorum. Sabun muydu, deodorant mıydı, şampuan mıydı neydi bilemedim şimdi. Şarkıyı, sözlerini uydurarak Kumrular'dan Güven Park’a kadar yürürken söylerdik.  

Ölüp gidecek Andy’i şimdiye kdar bir kez andık ama adam kendi kendine solo takılmış napayım. Tam gruba alıp arkayı dörtleyeceklerken de 30 yaşında uyuşturucu ve alkola bağlı olarak kalp büyümesinden gitmiş.  Yaş 50ye dayanınca diğerlerinde de romatizmaydı, fıtıktı, lumbagoydu başlıyor. Barry sırt ağrısı ve artritten muzdariptir ki, bu hastalık aklıma hep “East of Eden”daki Caleb ve Aaron’un oruspi anneleri Cathy’nin artritten eğilip bükülmüş elini getirir aklıma. Jane Seymour oynamıştı. Yaprak Özdemiroğlu da bu kadına çok benzer. En azından şehla bakan gözleri ile lepiska saçları benziyor. Konuyu dağıtmayalım Maurice’in de alkole banılmış hücreleri iflas eder ve kalpten Allah’ın ipine asılır gider.

Kardeşler hala yola devam ediyorlar. Hem beraber hem solo şarkılar söylüyorlar.

Üniversite: meteliğe kurşun attığım yıllar (kurşun ucuz bir şey mi ki dandirik bir metal parçasına atıyorsun. Bu atasözleri de bi tuhaf). 3 senedir kışları aynı fare rengi shetland kazağı, yazları aynı soluk siyah tişörtü giyiyorum. Millet arabayla geliyor okula, biz Kızılay-Cebeci arasını 2. viteste yürüyerek alıyoruz. Daha şimdiden on parçaya bölünmüşüm. İş-okul-ev-canımı sıkan sevgili. Okul bitince ne halt edeceğim diye düşünüyorum. Ben bunları düşünürken ailenin bir kolu gamsız bir hayat sürmekte, analarının sezeryanla doğdukları için benim çocuklarım zeki diye hava attığı sınav kazanamayan kuzenlerin biri ingiltere biri amerika yolunda. Benim de sinirim burnumda. Daha 19 yaşındayım, bunca pesimizm nerden sızdı hayatıma. Amma velakin dünyanın en güzel uyuşturucusu müzik. Bulunduğu mekanı da zamanı da unutturuyor; formsuz bir varlıkmışsın gibi ağırlığından kurtarıp uçuruyor insanı. Radyo 3’den çektiğim kasetleri başa sarıp sarıp dinliyorum o zamanlar. Bir akşam Engin Arman, şimdi “Dire Straits ve topluluğundan dinliyoruz” anonsunu yaptı. Kendinden geçmiş, bıkkın, dünya yansa umurumda değil havalarında bir ses “you play the guitar on MTV. That aint workin’. That’s the way you do it. Money for nothing” diye konuşuyor. Amanin ben duvarlara, defterlere, kitap arkalarına, abartıp mutfak dolabının üzerine yazmam mı “Money for Nothing”. Sonra baktı annem olacak gibi değil, izin verdiler ertesi yaza, dil okulu kalın geldiği için, İngiltere’ye çilek toplamaya gittim. Knopfler Biraderler olmasa ben o izni zor koparırdım.

 Money for Nothing’e geri dönersek, şarkının sözleri sexist, ırkcı ve homofobik bulunuyor ve baya bi eleştiri alıyor. Mark, radio shack benzeri bir elektronik ve beyaz eşya satan mağazada dolaşırken, tezgahtar çocuktan bir kağıt isteyip, şarkıyı oracıkta yazıvermiş. Şarkının sözleri mağazadaki konuşmalardan esinlenmiş. Hatta çok sonraları Mötley Crüe’nun basçısı kendisi ile yapılan bir röportajda şarkıda geçen (See the little faggot with the earring and the makeup Yeah buddy that's his own hair That little faggot got his own jet airplane That little faggot he's a millionaire) sözlerin kendi aşırı yaşam tarzlarına gönderme olduğunu ve tezgahtarın mağazadaki tv setlerinde gösterilen Mötley Crüe videosuna yorum yaptığını iddia etmiştir.

“Sultans of Swing” de Mark Knopfler’in her konserde emprovize çaldığı, müzik tarihinde en iyi gitar soloları içinde üst sıralarda yer alıyor. Lakin 2008 Kuruçeşme konserindeki performansından dolayı paramı kendisine helal etmiyorum o başka. Mark ve David Knopfler kardeşler ile iki de kankalarından oluşan Dire Straits beş şarkının yer aldığı ilk demolarını “abi şuna bir bakıver, işe yarar mı” diye BBC Radio London’daki bir DJ abilerine gösterirler. DJ şarkıyı dinlemekle kalmaz bir de yayınlar. 2 ay sonra şarkı patlar ama BBC “bunun içinde tır dolusu laf var, ne bu şarkı mı roman mı” gerekçesi ile çalmak istemez. Ta ki şarkı amerikanyada hit oluncaya kadar. Kendi hay day dönemlerinde bile 8-10 dakika süren şarkılar yapan rock grupları azken, üşenmemiş uzun partisyonlar yazmışlardır. Çaldıkları klüplerde insanlar birbirleriyle konuşabilsinler diye barın sahibine sesi kıstıran Knopfler kardeşler  zaten bu dünyanın dışından gelmiş gibi. Pink Floyd’u tenzih ederek söylüyorum rock tarihinin en çetrefilli kompozisyonlarını yapmış bu abiler. 

6 yorum:

papilo dedi ki...

yakin donem muzik tarihcisi gibisiniz... cok eglendim... devamini bekliyor ve takip ediyorum...
sevgilerle
Hulya

MsPiggy dedi ki...

yine wikipedia/ekşi sözlük tadında bir yazı olmuş. ellerine sağlık:)))

Bilge dedi ki...

Metelige kursun atmak bir cesit kumar olabilir mi? Atiyorsunuz vurursaniz toplanan para sizin oluyor, yoksa kursunun bedelini oduyorsunuz mesela ;)

MsPiggy dedi ki...

e ama ben buna comment bırakmıştııım???

Chat Noir dedi ki...

Bilgecim helal olsun. Ben bunca yıl akıl edemedim bunu. Çok mantıklı geldi bana.

Piggycim aslında Sonisphere yazmak istiyorum ama öylesine güzel bir rüya nasıl anlatılır bilemiyorum:)

Bilge dedi ki...

Bana da mantikli gelmisti ama kutsal bilgi kaynagi curuttu bu dusuncemi. dediler ki kursunu niye metelige atiyoruz. Kursunu insana atiyoruz metelik kazanmak icin. Pis isler yapmak manasina geliyormus.

Benimki daha yaratici gerci :)))