26 Mayıs 2010 Çarşamba

For Those About The Rock We Salute You


Sonisphere Festivali'ne 30 gün kaldı. Katılacak grupların albümlerini dinleyerek ısınmaya başladık. Biletler hazır, tişörtler hazır ama daha cumartesi çıkacak as grup belirlenmedi. Manowar'ı geçecek kim olabilir ki diye ağzımız sulanarak beklerken Yıldız Tilbe'yi bulmayız umarım karşımızda. Geçen gün "Modern Sabahlar" kombine bilet dağıtıyordu. Şansımı denedim. Kazanırsam bir arkadaşıma verir, yıllar boyunca kendime kul köle yaparım diye düşünüyordum ama olmadı. Halen TBC olarak adı geçen grubun hangisi olmasını istersiniz diye soruyorlardı. Eğer o bileti Manga diyen kazandıysa..... 

Festivale, kanguruları, krokodil dandisi ile tanıdığımız, kendine kendine yardım kitapları ile destekli new age yaşam felsefesinin ilk olarak sırtlarından pazarlandığı (yürekli mürekli bir “sevgi” kitabı vardı milletin elinden düşmeyen. Bir aralar yok satıyordu) aborjinleri ile farkına vardığımız, biraları ile sevdiğimiz, rock grupları ile saydığımız (kaptırdım gidiyorum) Avustralya’nın medarı iftiharı, hem İskoç hem Aussie, Young biraderlerden kurulma AC/DC'nin geliyor olmasını çok isterdim. 

George, Angus ve Malcolm Young Kardeşler aslen İskoç olmakla beraber babalarının doğu görevi dolayısıyla Sydney’e taşınırlar. Abi George zamanında bizdeki Beyaz Kelebekler gibi ortalığı kırıp geçiren bir grupta pop müzik neşrederken, Angus ve Malcolm-in the middle- başka bir grupta takılırlar. 1973’de kendi bandımızın efendisi olalım diyerek AC/DC’yi kurarlar. Grubun adı ne olsun diye evin içinde turalarlarken, aile bütçesine katkı için evde çeyizlik yapıp mağazalara satan ablalarının piko makinasının üzerindeki AC/DC harflerine gözleri takılır ve bu olsun derler. Sonra pişman oldular mı diye merak etmişimdir. Sanki bugünden yarına gelip geçecek bir şeymiş gibi insan e-mail hesabı açarken, birtakım sözlüklere üye olurken, müzik grubu kurarken neden şöyle bir durup düşünmez de hemen önündeki içki şişesinden, gazetede gözüne çarpan ilk başlıktan, don markasından, ne kadar bok püsür şey varsa ondan esinlenir; hadi esinlense yine iyi, aynen alır kullanır.

İlk başlarda gruba giren çıkanın haddi hesabı yok. Habire davulcu basçı deniyorlar. Bu arada Angus, kılıktan kılığa girerek kendini bulmaya çalışırken, abla devreye bir kez daha giriyor ve Angus’un alamet-i farikası olacak olan okul üniformasını öneriyor. Angus’un tek alamet-i farikası bu değil tabii ki. Büvelek sineği sokmuş dana gibi sahnede kendini oradan oraya vurması, sağ ayağı üzerinde sek sek sekerekten solo atması, sol ayağı ile beşik sallaması izlemeye doyamadığınız sahneler oluşturuyor. Ege'ye bunu söyleyince yaşlandı artık, koluna girip kaldırıyorlarmış dedi. Ben biliyorum o bileti Manga diyen adama verdiler!

Agnus’un tarzı Guns N' Roses, Slayer, Metallica ve Def Leppard gibi bir çok grubu etkilemiştir. BBC’nin 2007 çıkışlı nefis “Seven Ages of Rock” belgeselinde kendilerine yer verilmemiş olsa da, heavy metalin öncülerinden biri olan AC/DC 2008 yılı itibariyle 200 milyonun üzerinde albüm satışı yapmış. “Back in Black” 45 milyon satarak (taneyle dolarla değil) bir grubun bugüne kadar sattığı en yüksek albüm satışına ulaşmıştır. Tüm albümler içinde ise Michael Jackson’un “Thriller”ından sonra ikinci geliyor.

26 Haziran'da İspanya'da olacaklar. Günler artık uzadı. Uçakla ordan burası nedir ki yani. Hatta önce buraya gelin, sonra Seville'e gidin. İspanyollar zaten yemekten ancak 11'de kalkıyorlar.

Hiç yorum yok: