13 Mayıs 2010 Perşembe

Yolların Ustasıyım Gözlerinin Hastasıyım


Çocukken okula toplu taşıma araçları ile gitmem yasaktı. O vakitler daha servisler yaygın değil. Şirketler değil şahıslar yapardı servisciliği. Benim servisin şoförü de mahallenin kuru temizlemecisiydi. Beyaz bir Toros'un içine doluşup giderdik. Ama gözümüz hep otobüslerin ve dolmuşların sihirli dünyasındaydı. Otobüse binmek büyümenin ispatıydı gözümüzde. Beşinci sınıftayken isyan bayrağını çekip, servisi "babam almaya gelecek" diyerek atlattım ve ilk kez bir kırmızı ikarusa bindim. Akşam serviste beni göremeyen annem çıldırdığı için eve gelince bir güzel zopa yedim ama olsundu her fiskesine değmişti. Sonra baktılar benim gözüm göz değil, babam, aynı apartmanda oturduğumuz bir sınıf arkadaşımla birlikte gidip gelmemiz koşulu ile kokulu, kalabalık ama eğlenceli dünyaya adım atmama izin verdi. Otobüsün en arkasındaki uzun koltuğun ardında, camla koltuk arasında bir yükselti olurdu. Koltuğa değil, bu yükseltinin üzerine çıkıp oturmaya bayılırdık.

Derken Ankara'ya Macaristan'dan ithal körüklü otobüsler geldi. Binenler ballandırarak anlatıyor; "körüğün olduğu yerde dairesel bir alan var, otobüs dönerken savruluyorsun". Meraktan öleceğim nasıl bir şey körüklü otobüs. Okul ile ters alâka bir hatta çalışıyor. Numunelik koymuşlar. Rengi yeşil, upuzun bir şey, içi parıl parıl parlıyor yenilikten. Neyse fazla sürmedi bekleyiş, bir haftasonu babamla bindik. Sonraları yaygınlaştı, bizim semtin otobüsleri arasında yeşillerin rengi arttı. Biner binmez körüğün olduğu yuvarlak alana ilerlerdik. Her araba sollayışta, her kavşak dönüşte hoooooop savrulurduk ters tarafa. Liseye başladığımda chevrolet dolmuşlar yerini minibüslere bıraktı ve dolmuş kullanmaya başladık. Otobüs fiziksel temas, dolmuş insani temas odaklıdır. Dolmuşta şoförün ruhsal bunalımlarına, neşesine yakinen şahit olursun. Müzik zevkin bambaşka denizlere yelken açar. Dolmuşta Kaptan'ın dediği olur. Müsait yere o karar verir, dinlenecek müziği o seçer, "sen son durakta iniyorsun, geç arkaya" diyerek oturacağın yeri de o gösterir.

Uzun süredir dolmuş otobüs kullanmıyorum. Evim şehre uzak olduğu için arabayla gidip gelir oldum. Bu da yol eğlencelerinden mahrum ediyor beni. Geçenlerde, gideceğim yerede park sorunu olduğu için arabayı almadım ve dolmuşa bindim. Aman Allahım o nasıl bir yolculuktu. Dolmuştan inesim gelmedi. Büyülenmiş gibi kalakaldım.

Orta boylu, siyah saçları alabros. Saçlar öyle bir taranmış ki, arkadan, ikiye ayrılmış da karılırken içiçe geçmiş iskambil destesi gibi duruyor. Her iki bilekte birer parıldayan gümüşten bileklik. Sağ el parmağında yine gümüş yüzük. En almanından pırıl pırıl parlıyor.

Yokus aşağı giderken kendinden geçiyor. Baş parmak ve işaret parmağı geriye doğru uzanarak vites kolunun başını kavrıyor sonra sanki manitasının yanağından makas alır gibi afili bir tarzda el bilekten kıvrılarak bir falso veriliyor. Allaalllaaah nidasını patlatmamak icin zor tutuyorum kendimi. Hele yolcu indirmek için, o otomatik kapı düğmesine yine aynı manitanin poposuna çimdik atar gibi, aynı falsolu bilek hareketiyle bir basışı var. Aman Allah Yarabbiiiim. Kapıyı kapamak icin yaptığı bir baska artistik hareket ruhumu teslim etmeme neden oluyor. Sanırsın az önce kabasına çimdik yiyen kız, el hareketlerinden kaçmak istiyormuşcasına koketleşerek adamın diğer tarafına dolanmış da, bizim hızlı çapkın bir çimdik de bel kırarak uzaklaşan kızın sol kalçasına savurmuş. Öyle bir keyif hali var yüzünde.

Araba yavas yavas hızlanırken, vites kolunu yana çekerken (bu dolmus vitesinde 2 mi 4 mü ne oluyorsa) avucunun kenarıyla şöyle masa üstü kırıntılarını toplar gibi o vites topuzunu hızlıca sıvazlayıp, parlatma hareketi çektikten sonra, el bilekten attırılarak direksiyonun üstüne yerleştiriliyor. Mubarek gerdan kırar gibi bilek kırıyor.

Araba hız kazandığında hafiften kıçını kaldırıp koltuğa yeniden yerleşişine, sağ aynaya bir yengeç bakışı, orta aynaya bir klark cekisi var. Görmeyen ölsün. Zaten "Bütün Konutkent kurbaaaaaaaan olsun sana" diye inliyor dolmuş.

Yalnız yokuş çıkarken vitese çekilen el ense hareketleri sadeleşiyor. Yolcu indirirken öyle bir boşa alışı var ki vitesi kahrından ölürsün. Batsın bu dünya edasıyla avuç içinin bileğe yakın kısmıyla kaktırılıyor vites topuzuna.
Ben bıçkın şoförümüzün kombine hareketleriyle hipnotize olmuş vaziyette nerde olduğumuzu unutmuş gidiyoruz sanırken, kaptan, kolunu koltuğunun arkalığına geçirip arkasını yarım dönmüş bana bakarken kendime geldim. Yana kayan bir gülümseme ile "Deniz tükendi abla" dedi.

6 yorum:

Bilge dedi ki...

Sonunda hep 'inecegim duragi kacirdim' bekledim. :))) genelde ben boyle yolculuklarin sonunda midem agzimda inerim dolmustan, zira bickin dolmuscu akillara zarar bir hizla gider.

Yine de cok buyuk bir keyifle okudum bu postu, digerleri gibi.

Eski karsi oda...

MsPiggy dedi ki...

ben anlamadım. deniz ne ya?

Chat Noir dedi ki...

yol demek istiyor işte piggycim:)hemi de yolun sonu. zira son durağa kadar gittim adama bakcam derken.

en büyük eski karşı başka büyük yok:)

MsPiggy dedi ki...

öfff, bir de esprili takılmış abi... izledigini farketmiş herhal:P

Onur Ataoğlu dedi ki...

İlk bahsettiğin otobüsler İkarus değil, MAN'lar olmalı. Arkada beşli koltuğu olan, tam kapının yanında (genellikle minderi kopmuş) bir sabit taburesi olan. Minder koptuğu için hep tabureden arkadaki yükseltiye tırmanırdık. Daha sonra İkarus'lar geldi (Ali Dinçer zamanında olmalı, Macaristan'dan ithal). İşte onlar 3kapılı veya körüklü idi.

Bir de, daha eski model Bussing'ler vardı ki, benim favorilerimdi. Müthiş gürültülüydü, koltuklar orta-arkaya kadar devam eder, en arkada boks ringi gibi daha alçak bir platformda boşluk vardı. Burada yolculuk etmek rodeo gibiydi. Vites değiştirirken çıkan karizmatik cayırtı halen kulaklarımdadır.

Minibüslerde de tabii ki eski model Magirüsleri tek geçeriz. Vites kolunun sürücünün sağ arka çaprazına denk düşmesi, bir ergonomi faciası olsa da çok karaketristik bir özelliktir. Şöförün vitesi görmeden kolunu geriye savurarak vites değiştirmesindeki karizma, Ferrarilerde yoktur.

Neyse, biri beni sustursun artık...

Chat Noir dedi ki...

Ben şu kırmızı, arka yükseltisi olanları ikarus diye biliyordum. Galiba bussingleri de hatırlıyorum. İsmini de sayende öğrenmiş oldum:)işte bizim dolmuş şoförü de magirüs vitesi gibi değiştiriyordu:)